Aslında yüzyıllar öncesinden itibaren “Serseriler Şehri” dir İstanbul, şehre göç hiç durmamıştır ve göçe, serserilere, dilencilere karşı alınan önlemler de hiçbir zaman yeterli olmamıştır.
Burak ARTUNER
Son dönemlerde İstanbul’da meydana gelen asayiş olayları, bu olaylara karışanlar, serseriler, ardından sokaklardan toplanan dilenci görüntülerini izlerken, aklıma Türk şiirinin büyük ustalarından Attila İlhan’ın “Kirli Yüzlü Melekler” şiiri ve oradaki şu dizeler geldi:
“ (…) sen söyle serseriler kralı istanbul
sen söyle iki gözüm
hangi merhem çâredir şu bizim yaramıza
yel üfürdü su götürdü gençliğimizi
elimiz boşa geldi meydanlarda kaldık
meydanlar serseri biz serseri
sağımız sefalet solumuz ölüm
işte geldik gidiyoruz
kahrolasın
kahrolasın istanbul şehri “
Aslında yüzyıllar öncesinden itibaren “Serseriler Şehri” dir İstanbul, şehre göç hiç durmamıştır ve göçe, serserilere, dilencilere karşı alınan önlemler de hiçbir zaman yeterli olmamıştır. Bugünkü yazım, 114 yıl öncesinin İstanbul’undaki tartışmaları ve sorunları anlatacağım… Yoksa çok daha öncesinin sorunudur belki kurulduğu günden beri…
SERSERİ NİZAMNAMESİ ÇIKARILMIŞTI
Serseriliğin sözlük anlamı, “Ötede beride başı boş gezen”dir… İkinci Meşrutiyet İstanbul’unda bununla mücadele için “Serseri Nizamnamesi’ yani kanunu çıkarılmıştı. Zamanın İçişleri Bakanlığı yani Dahiliye Nezareti’nin sorumluluğu altında İstanbul polisine, şehirde iki aydır herhangi bir işte çalışmamış, iş bulmak için gerekli çabayı göstermemiş işsizlere, çalışmaya gücü olduğu halde dilenciliği geçim kaynağı olarak görenlere karşı kanunun verdiği yetkiyi uygulama görevi verilmişti. Mahkeme kararı ile serseriliği sabit olanlar bayındırlık, belediye işlerinde veya devlete ait kuruluşlarda iki aydan dört aya kadar çalıştırılmak üzere belirlenecek yerlere sevk edilecekler, istihdam edilmediklerinde ise memleketlerine gönderileceklerdi.
29 Ekim 1909 tarihli Kalem Dergisi’nde “Serserilerin İstanbul’dan çıkarılması” resmi. Çizen: İzzet Ziya.
KANUN İYİ DE UYGULAMA PEK ZAYIFTI
Peki Serseri Nizamnamesi yani kanunu nasıl uygulandı. Bunun örnekleri, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde araştırmaya açılan “Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Tahrirat Kalemi”ndeki belgelerden takip edilebiliyor. Nadir Özbek’in Nisan 1999’da Toplumsal Tarih Dergisi’nde yayınlanan ve benimde bu yazıyı hazırlarken faydalandığım “II. Meşrutiyet İstanbul’unda Dilenciler ve Serseriler” başlıklı yazısında bununla ilgili çok ilginç belgeler de yer almıştı.
Buna göre serseri ve dilencilerin takibinden İstanbul Emniyet Müdüriyeti sorumluydu. Beyoğlu ve Üsküdar Emniyet Müdürlükleri konuyu en yakından takip eden birimlerdi. Ancak incelenen belgelerin 50’sinde kanunda yazanın tam tersi bir uygulama olduğu görüldü. Bu belgelerde İstanbul’da istihdam edilen bir dilenci veya serseriye rastlanmadı. Şehir dışına sevk doğrudan tercih edilen yöntemdi. Sevk için genellikle İzmir, Selanik ve Beyrut gibi ticaret merkezi olan vilayetler tercih ediliyordu. Kısacası İstanbul Emniyeti, serseri ve dilencileri vapura doldurup genellikle iaşe de vermeden İzmit’e yollayarak sorunu kısa yoldan kısa süreliğine çözme yoluna gitmişti.
Eski bir kartpostalda gezgin bir çalgıcı ve dansçısı (Cengiz Kahraman arşivi)
“EKMEK VEREMEYİZ” TELGRAFI
Ancak bu sefer İzmit Kaymakamlığı duruma isyan noktasına gelmişti. İstanbul Polis Müdüriyeti’nin memleketlerine yollanmak üzere İzmit’e vapurla yüze yakın dilenci göndermesi ve İzmit belediyesinden bunlara ekmek verilmesini istemesi bürokrasi arasında kısa süreli krize neden olmuştu. İzmit Kaymakamlığı, “İzmit belediyesinin ancak buranın ihtiyacat-ı belediyesi ile mükelleftir. Bu şahıslara ekmek verilmesi belediyenin vazifesi değildir” diye bir telgraf da arşivlerde yerini almıştır.
1909. Bir İstanbul suçlusu. Mühdeti Osman Bin Abdullah. Nam-diğer Burunsuz İzak.
“YERLİ YABANCI GELİP GEÇENLERİ TACİZ EDEN”
Kısacası Serseri Nizamnamesi yani kanunu her ne kadar serseri ve dilencilerin ıslah edilmesi bakış açısıyla ortaya çıktıysa da gerçekte söz konusu şahısların İstanbul’dan uzaklaştırılması kaygısıyla uygulandı. “Yerli yabancı gelip geçenleri taciz eden” “Enzar-ı Umumiyede çirkin görünen”, “Pek çirkin bir manzara teşkil eden” “İnkilab-ı siyasiye’nin bidayetlerinde temin-i asayiş nokta-i nazarından büyük tehlike oluşturduğu” düşünülen serserilerin İstanbul’dan uzak tutulması ve “Evlad-ı vatandan serseriliği korumak” amacıyla yapılanlar pek de tesirli olmamıştır.
Asitaneli Ahmet Bin Mustafa: Dört ayrı suçtan mahkum olmuştur.
Umarım bugün İçişleri Bakanlığı’nın son dönemlerde aldığı önlemler, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün tedbirleri bir işe yarar.
patronlardunyasi.com
Kaynak: https://www.patronlardunyasi.com/ ‘a Teşekkür ederiz
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)